Bu sayılan tüm iletişim kategorileri için bir genellemeye başvurulması gerekirse, bütün bunları tek bir şeyin yönlendirdiği söylenebilir: "Kimyasal Sinyaller". Yarı-kimyasallar (semiochemicals) karıncaların iletişim kurmak amacıyla kullandıkları kimyasal maddelerin genel adıdır. Genel olarak iki çeşit yarı-kimyasal vardır. Bunların isimleri Feromen ve Alomen'dir.
Kimyasal maddeleri dünyaya geldikleri anda bile iyi tanımaları, karıncalara doğuştan kimya eğitimi veren bir "Öğretici"nin varlığını gösterir. Bunun aksini iddia etmek, karıncaların zaman içerisinde kendi kendilerine kimya öğrendiklerini ve deneyler yapmaya başladıklarını iddia etmek anlamına gelecektir ki, bu da mantığa aykırı olacaktır. Karıncalar hiçbir eğitim görmeden, doğar doğmaz bu kimyasal maddeleri gayet iyi tanımaktadırlar. Başka bir karıncanın veya başka bir canlının, karıncanın "Öğretici"si olduğunu da söyleyemeyiz. Hiçbir böcek veya hiçbir canlı-insan da dahil olmak üzere- karıncalara kimyasal maddeler üretmeyi ve bu maddelerle iletişim kurmayı öğretebilecek kabiliyete sahip değildir. Ortada henüz dünyaya gelmeden bir öğretme olayı varsa, bu fiili gerçekleştirebilecek olan tek irade, tüm canlıları yaratan "göklerin ve yerin Rabbi" olan Allah'tır.
Düşünün ki pek çok insan, karıncaların günlük hayatları içinde sürekli salgıladıkları "Feromen"in anlamını dahi bilmez. Oysa dünyaya gelen her karınca bu kimyasal maddeler sayesinde mükemmel bir sosyal iletişim sistemi kullanmaktadır. Bu sosyal iletişim sistemi, sonsuz kudret sahibi Allah'ın varlığının apaçık delillerinden biridir.
Salgı Bezleri
Şimdiye kadar bahsettiğimiz karmaşık kimyasal reaksiyonların gerçekleştirildiği belli başlı birkaç salgı bezi vardır. Karıncalar arası bu kimyasal iletişimi, altı tane salgı bezinde üretilen salgılar sağlar. Ancak bu salgılar karıncaların hepsinde aynı özelliği göstermez; her salgı bezinin farklı karınca çeşitlerinde, ayrı ayrı fonksiyonları vardır. Şimdi bu salgı bezlerine yakından göz atalım:
Dufour Bezleri: Bu bezlerde üretilen salgılar, alarm ve saldırı için toplanma gibi komutlarda kullanılır.
Zehir Torbası: Zehir torbasında geniş çaplı bir formik asit üretimi olur. Ayrıca saldırı ve savunma sırasında kullanılmak üzere üretilen zehir de burada oluşturulur. Bu salgının bulunduğu en güzel örnek ateş karıncalarıdır. Bu karıncaların zehiri, küçük omurgalıları felç edebilir, insanların da canını yakabilir.
Formik asit üreten karıncaların yaşadığı bir ormanda araştırmacılar, izah edilemeyecek kadar yüksek seviyede formik asite rastlamışlardır. Öne sürülen tüm teoriler sonuçsuz çıkmış, yapılan araştırmalar netice vermemiştir. Sonunda bilim adamlarının ortak kanaati, ormanda yaşayan formik asit karıncalarının ürettikleri asidin buharlaşarak havaya karıştığı ve ekolojik oranda bir takım değişikliklere sebep olduğu şeklinde oluşmuştur. Yani bu mikro canlılar, kendilerine hiç zarar vermeden, yaşadıkları bölgenin atmosferini bile etkileyebilecek oranda asit üretebilmekte ve gerektiğinde kullanabilmektedirler. Bu ise, araştırmacıları da hayrete düşürmektedir.
Pygidial Bezler: Bu bezlerin ürettiği salgıları üç ayrı karınca türü alarm sistemi olarak kullanır. Büyük çöl hasatçı karıncası, bu salgıyı güçlü bir koku şeklinde yayarak panik alarmı verirken, Güney Amerika'da yaşayan bir karınca türü olan Pheidole biconstricta ise, bu bezlerden ürettiği salgıyı kimyasal savunmalarda ve saldırı alarmlarında kullanır.
Sternal Bezler: Buradaki salgılar, koloni göçleri sırasında ve av kovalarken iz sürme ve askerleri bir araya toplamada kullanılır. Bu salgının en orjinal fonksiyonu ise, karıncanın zehir fışkırtırken sık sık döndürmek durumunda kaldığı yedinci karın bölgesini yağlamaktır. Bu sayede karıncanın zehiri fışkırtmak için gövdesini döndürmesi kolaylaşır. Mikroskobik bir "yağ üretim merkezi" olan bu bez olmasaydı, karıncanın savunma sistemi alt üst olurdu.
Ama böyle olmaz, çünkü ortada birbirine bağlı çalışan mükemmel bir sistem vardır: Küçücük bir karıncanın zehir fışkırtmak için gövdesini nasıl döndüreceği planlanmış, bu gövdeyi çevirirken zorlanmaması için gereken yağın nerede ve nasıl üretileceği de önceden belirlenmiştir.
Yanda, Formica türü karıncanın anatomik şeması görülmektedir. Beyin ve sinir sistemi mavi, sindirim sistemi pembe, kalp kırmızı ve salgı bezleri ve bununla ilgili yapılar sarıyla gösterilmiştir: (1) Mandibular salgı bezi, (2) Pharynx, (3) Propharyngeal salgı bezi, (4) Postpharyngenal salgı bezi, (5) Beyin, (6) Labial salgı bezi, (7) Esophagus, (8) Sinir sistemi, (9) Metapleural salgı bezi, (10) Kalp, (11) Mide, (12) Proventriculus, (13) Malpighian kesecikleri, (14) Ortabağırsak, (15) Rektum, (16) Anüs, (17) Dufour salgı bezi, (18) Zehir torbası |
Şunu unutmamak gerekir ki, bir karınca kendini mikroplardan korumayı bilmediği gibi, mikropların varlığından bile haberi yoktur. Durum böyle iken vücudu, o farkında bile olmadan düşmanlarına karşı ilacını üretir. Karıncanın vücudunda daima kendisini korumak için 1.4 mikrogramlık bir antiseptik salgının olması, çok ince düşünülmüş bir detaydır. Çünkü karıncayı yaratan Allah, yarattığı tüm canlıların bütün ihtiyaçlarını en ince detayına kadar düşünen, yani "Latif" olandır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
Allah, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, azizdir. (Şura Suresi, 19).
Bu ise evrim teorisinin iddialarını kesin bir biçimde çürütür. Çünkü evrim canlıların kademeli bir biçimde geliştiklerini, ilkel bir formdan başlayarak, yararlı bir takım tesadüfler sonucunda giderek daha gelişmiş hale geldiklerini öne sürmektedir. Bunun anlamı da, karıncaların, bugün sahip oldukları fizyolojik özelliklerin bir kısmına daha önceki evrelerde sahip olmadıkları, bunları sonradan kazandıklarıdır. Oysa karıncaların üstte değindiğimiz tüm salgıları son derece hayatidir ve bunlara sahip olmayan bir karınca türünün neslini devam ettirmesi imkansızdır.
Bütün bunlardan çıkan sonuç, karıncaların, bu salgı bezleri ve onların hayati fonksiyonlarıyla beraber yaratılmış olduklarıdır. Yani bir savunma ve haberleşme sistemi oluşturabilmek için yüzbinlerce sene gerekli salgı bezlerinin oluşmasını beklememişlerdir. Aksi takdirde yaşamlarını, dolayısıyla da karınca soyunu sürdürmeleri imkansız olurdu. Tek açıklama, yeryüzünde var olan ilk karınca türünün, bugün olduğu gibi eksiksiz ve kusursuz bir biçimde var olduğudur. Kusursuz bir sistem ise ancak bir Yaratıcı'nın eseri olabilir. Bu Yaratıcı da üstün güç sahibi Allah'tır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Şüphesiz Allah, Gani (hiç kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Hamid (hamd da yalnızca O'na ait)tir. (Lokman Suresi, 26)
0 yorum:
Yorum Gönder